Yetkililerin özensiz yaklaşımının üstüne bir de tam olarak ne aradığını bilmeyen istemci profili eklenince ülkemizde Pilates kavramı, daha önce hiçbir Avrupa ülkesinde görülmemiş derecede hızlı bir dejenerasyon sürecine girdi ne yazık ki. Tüketim toplumlarında ‘şey’ lerin kaderidir bu tabii, sıkıcı gelen orjinallere takar takıştırır,ekler çıkarır, niceliğini artırır niteliği çok umursamayız. Madem Pilates nedir anlayamıyoruz, gelin ne olmadığını anlamayı deneyelim hiç değilse…

”Discovering Pure Classical Pilates” adlı kitabında Peter Fiasca, Pilates’in Fizyoterapi uygulamaları ile karıştırılmaması gerektiğini önemle vurguluyor. Fizyoterapi, kişinin sakatlığının veya eklem – kas işleyişindeki herhangi fonksiyon bozukluklarının ileride sebep olabileceği problemlerin tedavisine yönelik, doğası itibarı ile tıbbi özellikler taşıyan bir yöntemdir. Bir spor dalı veya atletik-estetik sanat biçimi özelliği taşımaz. Hasta kaybetiği hareket kabiliyetini terapistin telkin ve tedavisi ile tekrar elde etmeye çalışır.

Öte yandan Pilates, temel amacı beden-zihin-ruh sağlığını ve dengesini geliştirmek olan bir egzersiz biçimidir. Fizyoterapi sonrasında uygulandığında eşsiz bir tamamlayıcı özelliğe sahiptir ve fakat istemcinin  sağlığı henüz yerindeyken Pilates’e başlaması elzemdir.

Küçük izdüşüm hataları ile bilinçli olarak bu iki ayrı dünyanın birbirinden çok da farklı olmadıklarına dair oluşturulan algı son derece yanlış olmakla beraber tehlikelidir de… Burada istemcinin doğru yönlendirilmesinde sorumluluk tamamen eğitmendedir.

Siz siz olun, ağrı uyuşma vb. şikayetlerle ders talebinde bulunan kişileri önce doktorlarına yönlendirmeyi ihmal etmeyin…